09/12/2010
Tüm Köylülerime Merhaba
Bundan sonra yazı ve araştırmalarımı deliballilar.com aracılığı ile sizlere ulaştıracağım. Umarım ilgiyle takip edersiniz.
Her şey gönlünüzce olsun,
ARAŞTIRMA YAZILARI 1
KARAKEÇİLİLER
Kayı boyuna bağlı büyük aşiretlerden (oymak)biridir. Bunlar, bugün küçük topluluklar halinde Suriye’nin kuzeyinde,Güneydoğu Anadolu’nun bazı yerlerinde, Kırşehir, Ankara, Eskişehir, Kütahya(Domaniç), Bursa (Orhaneli) ve Balıkesir (Dursunbey) dolaylarındayaşamaktadırlar.
Bilindiği gibi Kayılar; Hazar ötesi ve Horasan’danyola çıktıktan sonra önce, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Karacadağ çevresine,daha sonra Ankara yakınlarındaki Karacadağ yakınlarına gelmişler, oradan daSöğüt’e göç etmişlerdir.
Gaziantep, Kırşehir ve Ankara dolaylarında, başkaad altında da olsa bu aşiret tarafından kurulmuş köyler vardır. Bu aşiretmensupları kalabalık ve göçebe oldukları için Anadolu’nun birçok yerinedağılmışlardır.
Osmanlılar’dan kalma eski belgelerden anlıyoruzki, Karakeçili aşireti XV. ve XVI. yüzyıllarda Kırşehir yöresinde göçebe biryaşam sürmekteydi.
XVII. yüzyılda Ankara-Eskişehir arasındahayvancılığa elverişli bir yere yerleştirildiler.
Kırşehir yöresinde yaşayanların bir kolu olanAnkara Karakeçilileri, “Ulu Yörük” olarak adlandırılır. En yoğun oldukları yerKırıkkale’dir.
Araştırmacı yazar A. Rıza Yalgın’ın 1940’ta Uludağdergisinde yayınlanan bir makalesine göre; Karakeçililerin geçmişte ErtuğrulGazi’yi anma törenleri şöyle yapılıyordu (özet olarak):
Osmanlı’nın Rumi takvim kullandığı yıllarda,Teşrinievvel (Ekim) ayının 19. günü ile 30. günleri arasında Kütahya, Simav,Bursa, Uludağ’ın güneyi, İznik, Kocaeli, Eskişehir, Söğüt ve Sakaryadolaylarında göçer veya yarı yerleşik olarak yaşayan Karakeçililer; kendilerineözgü en güzel giysilerini giyerler, süslenirler, 10 günlük azıklarını vekurbanlık koçlarını da yanlarına alarak, oba reislerinin yönetimindeEskişehir’e gitmek üzere çoluk çocuk yollara düşerler ve I. Teşrin ayının31’inde orada toplanmış olurlardı.
O gün Eskişehir’in hükümet meydanında bir festivalhavası estirilirdi. Padişah II. Abdülhamit’in fermanı gereğince, baştamutasarrıf olmak üzere kadılar, müftüler, eşraf, ayan ve metropolit gibikimseler, atları üzerinde mağrur bir eda ile geçen bu görkemli Türkmentopluluğunu “hoş geldiniz” diyerek karşılardı.
Müftü veya kadı duada bulunur, sonra aşiret çolukçocuk ve kurbanlıkları ile birlikte Söğüt’e uğurlanırdı. Kafile, kır atınınüzerindeki aşiret reisinin ardında, davul zurna sesleri arasında yeniden yolakoyulurdu.
Eskişehir’den bir sel gibi akan, bu en az 3 binevlik kalabalık, Söğüt yakınlarındaki Oluklu köyünde karşılanır ve davul zurnaeşliğinde hep birlikte kasabaya girilir, Ertuğrulgazi’nin türbesinin etrafıdoldurulurdu.
Hemen çadırlar kurulur, ateşler yakılır, kurbanlarkesilir ve tören başlardı. Şölen 4-5 gün devam eder, bol bol etli pilavyenirdi. Bu arada Karakeçililer cirit oynarlar, güreş tutarlardı. Sonraunutulmayacak anılarla herkes kendi yöresine dönerdi.
Çok eskiden beri süregelen bu gelenek, II.Abdülhamit zamanında resmi törenler şeklinde düzenlenmeye başlanmıştır. II.Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’ndan geldikleri için güven duyduğu bu aşiretingençlerinden, “Ertuğrul Alayı”nı kurdu. Bunları saray muhafızı olarakgörevlendirdi.
Onlar için:
“Ertuğrul ocağında uyandım.
Şehitlerin kanlarıyla boyandım”.
Dizeleriyle başlayan bir marş besteletti. Almanİmparatoru Wilhelm’in İstanbul’u ziyareti sırasında, kendisine bu alaydakiaskerlerin akrabaları olduğunu söylemiştir.
Karakeçili oymağı, Kurtuluş Savaşı’na “BolşevikTaburu” adı altında katılır. (Doğan Avcıoğlu, TÜRKLERİN Tarihi, C.1, S. 162)